29 Eylül 2015 Salı

Devletsiz Toplum, Sınırsız Dünya!... (I)

düşler/gerçekler(!)
idealler/engeller
Devletsiz Toplum, Sınırsız Dünya!...
Ve onun doğaya/insana/özgür hallere değen ekonomi arayışları…
-I-


Rojava Devriminin yıldönümünde halk, ulus devletli sistemin egemenlik hesapları içinde insanlık değerlerini hiçe sayarak çiziverdiği sınırları aşıp devrim içinde devrim yarattı. Göz gözü görünmez gaz bulutu, öfke ve gözyaşları arasında halk, kararlılığı karşısında cılızlığını açığa çıkardığı Sykes-Pickot tellerini, yüzyıllık yalan sınırlarını aştı,  -bunca yılın birikmiş duygu seli içinde- yaşayanların bile ne yarattıklarını tam olarak kavramalarının zaman alacağı bu sınır yıkımı eylemlerinin etkileri muhtemelen daha çokça tartışılacak. Ama özgürlük mücadelelerindeki yeri tartışmasız tekrar tekrar hatırlanacak.

Mezopotamya coğrafyasında egemenlik ilişkileri alt-üst olurken, Ortadoğu savaş güncesinde egemen sistemde derin gedikler açan onlarca olay ve direniş yaşanırken son bir haftada Amed, Batman, Wan’da Kürdistan coğrafyasının ekonomik döngüsünde önemli etkileri olacak ekonomi çalıştayları vardı. Ekonomik döngünün çoklu tarafları enerji politikalarından, tarım/hayvancılık, sanayi, finans, maliye sistemlerine kadar birçok konuda tartışmalar yürüttü.

Tüketim toplumunun köleleştirici etkileri, ‘büyüme’, ‘kar’, ‘finans’, ‘sermaye’, ‘kalkınma’, ‘yatırım’, ‘istihdam’, yoksulluk/zenginlik gibi neo-klasik iktisadın birçok kavramı masalardaydı. Küresel talana karşı yeşil ekonomi, yeşil istihdam, katılımcı/ekolojik/dayanışma ekonomisi gibi alternatif ekonomi modelleri de oradaydı.

Beklenebileceği gibi; geleneksel alışkanlıklarla var olanı ‘’iyileştirme’’ perspektifi ile; ‘’yeni bir yaşam/model mümkün’’ karşıtları arasında çokça ciddi gerginlikler yaşandı. Yine de Demokratik Özerklik temelinde hep beraber sorumluluk alma konusunda irade buluşması vardı.

Osmanlı dönemi talan/ganimet; üretim/tüketim politikalarını bir kenara bırakalım; Ermeni soykırımı da dahil olmak üzere 100 yıldır, etnik tektipleştirme üzerinden kültürel/ekonomik kendi doğal iç dengesi ile oynanmış; son 40 yıldır da kesintisiz sıcak savaşa mahkum edilerek üretimden koparılmış bir toplum gerçekliği ile yüzyüze olan Kürdistan coğrafyasının ekonomik gerçekliği tartışmaların odağındaydı elbette…

Yerel ihtiyaçların karşılanmasından; küresel dünya ile dengeli birliktelikte ölçek sorunu; sanayi/teknoloji ağırlıklı kalkınmacı çizgiden; kazanımların yaygın dağılımına dönük emek yoğun alanların öncellenmesi gibi bir uçtan bir uca savrulan post modern tartışmalar yaşandı.

Ama sonuçta, özetle; gerçekçilik(!) adına; ortaya -niyetlerden tamamen bağımsız, sahiden çözümmüş gibi duran- ‘’çoklu ekonomi’’ modeli gibi bir ortalama yol(!) önerisi çıkıverdi. Hem büyüme ekonomisi olsun; sanayisi/finans sistemi vd. mekanizmaları iyileştirilsin(!); hem alternatif modeller yaşama geçirilmeye çalışılsın.
Hem sanayici küsmesin; hem –giderek usul usul içinin boşalacağı açık olan- ekolojik paradigma ‘’doğa duyarlılığı’’ kıvamında dillendirilmeye devam etsin.  

Yanılmayı dileyerek –biraz keskin gibi görünse de- bir tespit yapmak istiyorum; buradan bunca yılın ölümüne isyanını geleceğe taşıyacak alternatif bir yaşam modeli çıkmaz.

Çıkmaz; çünkü; önümüzde beşbin yıllık erkek egemen sistemin usul usul geliştirdiği, hücrelerimize kadar işleyen köleci bir yaşam algısının mekanizmalarının ağır gücü var. İnsanlığın alternatif dişil/doğal yaşam inşa deneyimleri, küresel politikalarla aşağılanmış, bastırılmış, cılız ve dağınık. Romantik söylemler olarak boğulmaya müsait, kapitalizmin eril kanlı politikaları karşısında fazlasıyla naif. Üstelikte alışılageldik ‘’konfor’’ pompalamaları karşısında; tek ödülün ‘’kaygısız, sahici bir gülümseme/özgür yaşam’’ olduğu, her tür mülkiyet ve iktidar alanlarından feragat edilen fazlasıyla zorlu/emek yoğun bir yaşam örme sürecinin sabır isteyen uzun bir yolu var.

Kritik anlar/kritik kararlar… kavşaklar/yol ayrımları…

Ekonomik döngüye dair atılacak adımlar; alışılmışı tekrarlamanın dayanılmaz hafifliği ile yeniyi doğurmanın ağır bedelleri arasındaki tercihler…

Burada topyekün siyasi irade açığa çıkmazsa; korkarım, bunca bedel, fiziki var oluş olarak Kürt kimliğinin tanınmasının onurunu kazanmak noktasında kilitlenip bırakılacak. Ve  alternatif, doğa ile bütünleşmiş dişil/özgür yaşam düşleri -kimbilir ne zaman, hangi bedelleri yeniden göze alarak hatırlanmak üzere- ‘’büyüme’’; ‘’kalkınma’’; ‘’rekabet’’… algılarının yanıltıcı karanlık koridorlarında boğulmaya terk edilecek. Cinsiyet özgürlükçü/kadın devrimi yarım bırakılacak.

Oysa; bu toprakların doğal yaşam hafızası henüz canlı iken; ekonomi algısını kapitalist alışkanlıklardan arındırıp; insanın doğa ile bütün özgür yaşamı referans alınarak; kapitalizmin kirine/kanına daha fazla bulaşmadan ekolojik sıçrama yaşamak mümkün. Önümüzde dayanışma ekonomisi gibi bir alternatif var. Bugün kapitalist ölçülere göre ‘’gelişmiş’’ sayılan ülkeler ‘’ekolojik yaşama nasıl geri döneriz’’ arayışı içinde, artık toptan unuttukları masallarını, şifacılarını yeniden yaratmaya çalışıyorlar. Kürt halkı bu kadim bilgileri büyük bir direnişle korumuşken bu hafızayı doğal/özgür yaşama dönüştürme sorumluluğumuz var.

Ve zaten bundan otuzbeş sene önce ‘’kurumuş dalı yeşertmek’’ üzere yola çıkılmamış mıydı? İmkansız gibi görünen başarılmadı mı? Bu kuru dal; yeşerdiyse eğer, evrensel bütünlüğün temiz/taze vahalarından biri haline de gelebilir. İkircikli kuşkulardan sıyrılarak; Kürt halkının teoriyle pratiği birlikte ören güçlü birikimi; ekolojik/dayanışma ekonomisi üzerine yoğunlaşmış halklar ve dünya entelektüel birikimi ile buluşarak imkansız denilen yaşanır hale gelebilir. Kapitalizmin buldozerleri altında talan edilmiş doğası ile birlikte ezilmiş, kültürleri talan edilmiş dünya halklarının gözleri üzerimizde; umutlu destekleri bizimleyken bu mümkün.
Yeter ki, özgür dünya düşlerimizi boğmalarına meydan vermeyecek irade bütünleşmesini güçlendirelim.

Not- Bir sonraki yazımda ekolojik/dayanışma ekonomisine dair notlarımı paylaşmaya çalışacağım.

ssa-Amed, 21-23.Temmuz.2014

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder