29 Eylül 2015 Salı

Devletsiz Toplum, Sınırsız Dünya!... II


düşler/gerçekler(!)
idealler/engeller
Devletsiz Toplum, Sınırsız Dünya!...
Ve onun doğaya/insana/özgür hallere değen ekonomi arayışları…
-II-
 
‘’Tüketim ekonomisini; başta kadın olmak üzere tüm insanlığı, doğanın tamamını, 
kısaca tüm varoluşları ‘kullanım’’ felsefesi içinde egemenlerin ‘erk’lerini 
sürdürme aracı haline getiren tüketim toplumunu sorgulayarak,
Tüketim toplumunun dayattığı ‘ihtiyaç’ algısını yeniden gözden geçirerek;
Emek değerinin hiçleştirilmesi ile üretimin uzmanlaşmasını, üretime yabancılaşmayı sorgulayarak…’’*
 
NEO KLASİK İKTİSADIN YARATICI YIKIMI- DAYANIŞMA EKONOMİSİ/EKOLOJİK EKONOMİ

Öncelikli olarak; burada ‘’Ekonomi’’ kavramına doğanın/emeğin talanıyla yürüyen ‘’büyüme’’, ‘’kalkınma’’ kavramlarına dayanan kar dürtüsünü tetikleyen, dolayısıyla eril egemenler ilişkisi oluşturan yapılanma/kurumlaşma yerine; toplumun/bireylerin özgür yaşam temelinde ihtiyaçlarının karşılanması için gerekli bir organizasyon olarak bakıldığını belirtmek istiyorum.

Bu yaklaşımın temelinde; Mezopotamya coğrafyasının çoğu zaman sert, kimi zaman şefkatli, ama her şeklide dayanışma ile birlikte yaşamın kültürel birikimi kadar  ‘’üretim/tüketim/büyümeye dayalı model sınırlarına dayandı’’ saptamasından hareketle, mevcut neo-klasik/neo liberal ekonomi modellerini tedavi etmeye çalışıp sürdürme yerine; radikal bir şekilde ret eden iktisatçıların görüşleri de baz alınmıştır. 

Bu görüşler; -kökleri daha eskiye dayanmakla birlikte sistemleştirilmesi- 20.yy.ın ikinci yarısından itibaren yaşanan küresel sarsıcı ekonomik krizlerle gündemleşmiş ve büyük bedellerle katkı verenlerin genişlemesiyle olgunlaşmış alternatif ekonomik modellerdir.

Radikal Demokrasinin inşa süreçlerini yaşayan bizler de görmekteyiz ki; ‘’Ekolojik Ekonomi’’, ‘’Dayanışma Ekonomisi’’, ‘’Biyonomi/Doğal Sermaye’’, ‘’Post-Otistik İktisat’’, ‘’Psikonomi’’, ‘’Biyo-Ekonomi’’, ‘’Geçimlik Ekonomi’’ gibi alternatif çözümleri ortaya atan bu iktisatçılar; tıpkı Kopernik’in astronomiyi, Freud’un psikolojiyi, Einstein’in fiziği dönüştürdüğü gibi ‘’iktisat biliminin kutsal yasaları’’  diye kabul edilenleri sorgulayan devrimci öncüler olarak anılacaklardır.*
Dünya bilgi dağarcığında ‘’Bereketli Hilal’’ adıyla da anılan Mezopotamya coğrafyası tarımın geliştirilerek ilk ekonomik faaliyetlerin olgunlaşmaya başladığı alan olarak da bilinmektedir. Bu bağlamda, dünya deneyimlerini kültürel birikimi ile harmanlayarak Dayanışmacı Alternatif Ekonomik modellerin bu coğrafyada yaşamsallaşması, pratiğinin kökleşmesinin büyük önem taşıdığı kanısındayım. 

‘’LA ECONOMİA ES DE GENTE, NO DE CURVAS’’
–EKONOMİ BİLİMİNİN KONUSU GRAFİKLER DEĞİL, İNSANLARDIR.-**


İstatistiklere, rakamlara, matematiğe boğularak bireyin ekonomi algısını yabancılaştıran/manipüle eden günümüz neo-klasik ekonomi modellerinin ana sorunlarının başında, insan emeğinin ve doğanın umarsızca talanı ile gerçekleştirilen çok büyük üretim fazlası gelmektedir. Krizlerin ağırlıklı nedeni, şirketlerin kar ve iktidar amaçlı aşırı üretimini pazarlayamamasından kaynaklandığı biliniyor. Çıkan savaşların çoğunun, doğal kaynak talanı kadar yeni pazar alanları yaratmak için ortak hukuk sistemi oluşturma çabasından kaynaklandığı da açıktır.
Binlerce yılın ortak yaşam birikimiyle olgunlaşmış kültürel birikimleri, yerel/toplumsal hukuku hiçe sayarak dayatılmaya çalışılan; kapitalist ekonomi modelinin ve hukukunun geri dönülmez şekilde yerleştirilme çabasıdır. Üretim/tüketim alışkanlıklarının küresel sermayenin gereklerine göre değiştirilmesi; yeni üretim/tüketim alışkanlıklarına göre yeni hukukun yerleştirilmesi -erkek egemen sistemde binlerce yıldır biçim değiştirerek gelen- küresel şirketlerin eril egemenlik ilişkisinin kendini yeniden üretmesidir. 

Bu noktadan hareketle; binlerce yıldır eril dil ile kaybedilmiş, kendisi zaten doğa olan dişil dilin, kültürel birikimin tekrar açığa çıkarılarak; doğal/özgür yaşamın inşa edilebilmesi için ‘’ihtiyaç’’ olgusuna birey/komün/türler bütünlüğünde yeni bir denge arayışı ile bakılması ve ‘’kendi kendine yeten’’ ekonomi algısının yeniden hatırlanmasının elzem olduğunu vurgulamak istiyorum.   

Bu nedenle yerelin kendi yaşam döngüsüne hakim olduğu ‘’Demokratik Özerklik’’ büyük önem taşımaktadır.

‘’EKOLOJİK YAŞAM DESTEĞİ SİSTEMLERİNİN HİZMETLERİ OLMASAYDI, DÜNYADAKİ EKONOMİK FAALİYETLER DURMA NOKTASINA GELİRDİ. ARILAR BİR ANDA YOK OLSAYDI, DÜNYADA MİLYONLARCA MAHSULÜN DÖLLENME MASRAFINI KİM KARŞILAYABİLİRDİ?’’***

Ekonominin doğadan bağımsız iş görebilirmiş gibi davranmaya devam edemeyeceğini; insanın ekolojik ayak izinin dünyanın taşıma kabiliyetini aşmaya başladığını ve eğer insanlığın hikayesi devam edecekse artık –doğal sermayeyi- doğa değerlerini dikkate almamız gerektiğini tekrar tekrar vurgulamak gerekiyor.
Bu nedenle; ‘’ …Kolay ya da zor olmasını bir kenara bırakarak şimdiye kadar ‘’dışsal faktörler’’ diyerek göz ardı ettiği doğa değerlerini de dikkate alan ‘’Kararlı Durum Ekonomisi’’ne, ‘’Dayanışmacı, Ekolojik Ekonomi’’ye  geçişi denemek durumundayız. ‘’Ekonomik büyüme’’ dediğimiz şey hiç de ekonomik olmayan bir hal almış durumda. Büyüme ekonomisi bizi yarı yolda bırakıyor… Ekolojik ve sosyal maliyetleri üretim menfaatlerinden daha hızla artıyor, giderek bizleri zenginleştirmek yerine yoksullaştırıyor. İki yüzyıl boyunca büyüme ekonomisinde yaşadık. Mesele şu; GSMH büyürken bizler gerçekten zenginleşiyor muyuz? Yoksa tam da bu yüzden yoksullaşıyor muyuz?.’’****

Yoksulluk, tüketilmesi mümkün hale getirilen ürünlerin (sadece klasik temel ihtiyaçların değil, hazır yiyecekten asfalt yola, standart tatil paketlerinden sezaryenle doğum yapmaya kadar endüstriyel ürün yelpazesinin büyük kısmının) kitleler tarafından talep edilmesinin sağlanması, ancak bu talebin karşılanamaması olarak da tanımlanabilir. Talep edilmesi sağlanan bu ürünler kendilerine ulaşamayan milyonları büyük bir hızla yoksullaşma algısı içine sürükler. Kalkınmanın yayılması yoksulluğun yayılması ile, yoksulluğun yayılması yeni ihtiyaçların tanımlanması ile, yeni ihtiyaçları hak etmek bu ihtiyaçları(!) karşılayabilmiş, yani en yoksul kategorisinden kurtulabilmiş olmakla, nihayet kaçtıkça kovalayan yoksulluk algısının hiçbir zaman eksik olmaması ve tüm dünyayı kuşatmasıyla mümkündür.
‘’Yoksulluk, sürdürülebilir kalkınma söyleminin reddedilemez kılınmasını sağlamak için humanist ve neredeyse romantik bir temel sağlamaktadır. Rio zirvesinin en önemli ürünü olan Gündem 21, daha önsözünün ilk paragrafında yoksulluk, açlık, hastalık, cehalet ve ekosistemlerin süregiden yıkımından bahsedip, temel ihtiyaçların giderilmesi ve herkes için yaşam standartlarının geliştirilmesi için sürdürülebilir kalkınmanın şart olduğunu söyler ve evrensel düzeyde zihinlere işlenmiş bir ihtiyaç, yaşam standardı ve yoksulluk algısına gönderme yapar. Böylece hiçbir zaman ulaşılamayacak bir hedef  koyar ve önerdiği politikayı sürekli ve vazgeçilmez kılar.
Unutulmaması gereken şey, sürdürülebilirlik kavramının özgün anlamında sürdürülemez olan şeyin ‘büyüme’ olduğudur.’’
Şu bilinen bir gerçek ki; bugünün bu zenginlik/yoksulluk algısı içindeki tüketim alışkanlıklarına göre, kuzey yarıkürenin tükettikleri ile 1.5 dünya gerekiyor. Tüm dünyanın Kuzey gibi tüketmesi için 3 dünya gerekiyor. Ve küresel ekonomi 2040’a kadar %3 büyümeyi sürdürdüğü taktirde, bu süre içinde, insanın iki ayağı üzerinde durduğu andan bugüne geçen sürede tükettiğimize eşit miktarda ekonomik kaynağı tüketmiş olacağız.

Bu nedenle; doğal toplum kültürlerinde farklı ifadesini bulan; herkesin doğayla, kendisiyle ve birbiriyle uyum ve denge içinde yaşamasına dayalı tamamlayıcılık, dayanışma ve eşitlik prensipleri çerçevesinde müşterek refah ve temel ihtiyaçların Tabiat Ana ile ahenk içinde karşılanması temel alınmalıdır.

YARIM SAATLİK TRAFİK SIKIŞIKLIĞININ GERÇEK MALİYETİ NEDİR?/ BİR KONTEYNER DOLUSU OYUNCAĞIN DÜNYANIN ÖTE UCUNDAN NAKLEDİLMESİNİN GERÇEK MALİYETİ NEDİR?

Demokratik Özerk yönetimlerde açığa çıkarılması gereken; ihtiyaçları minimize eden, ekolojik yaşam biçiminin -en az enerji ile dönüşen/atıksız üretim- ana prensipleri doğrultusunda; üretim süreçlerinde refahtan ziyade finansal faaliyet ölçüsü olduğu açığa çıkan büyüme ve kalkınmayı değil; zenginleşme ölçütünü meta sahipliğinden, özgür/sağlıklı/yaratıcı zaman değeri ile değiştirerek, temel ihtiyaçların karşılanmasını hedefleyen; doğa talanına meydan vermeyen metotlar kullanarak yeşil istihdama ağırlık veren; endüstriyel değil, zanaat tarzı üretimle yerelin ihtiyaçlarının yerelde karşılandığı; yarışma değil dayanışma ağı ile paylaşmayı yaşamsallaşan ekonomi ve hukuk modelidir.

Bu yaklaşım; ‘’yeni bir finansal mimari tasarlama’’***** anlamına gelmektedir. ‘’Azamileşme, kar, üretme, satma, yatırım yapma döngüsüne endekslenmiş olan piyasa sistemini de çöpe atmak demektir… Faiz ödemeleriyle borçlanma üzerinden yürüyen finans endüstrisinin ıskartaya çıkarılması ve yerine bireysel servetleri artırmayacak şekilde kaynakların ulaşılır kılındığı düzenlemelerin getirilmesi demektir. Kazanma güdüsünden vazgeçmek gibi; aşırı tüketim ve büyümenin statü değil, utanç sembolü haline geldiği; ‘’geçimlik/armağan ekonomisi ile temel işlemin almak değil vermek olduğu, başkalarının size vereceğinin de bilindiği, başka bir deyişle anahtar ekonomik mekanizmanın ‘’armağan’’ olduğu; mülkiyet algısının ‘’komünal mülkiyet ve mülkiyet üzerindeki tasarruf hakkı’’ perspektifiyle yeniden sorgulandığı derin bir kültürel dönüşüm demektir.’’******

Batı dünyası için oldukça uzak bu yaklaşımların, doğa ile bir bütün halinde yaşama hafızası henüz çok taze olan Anadolu, Mezopotamya coğrafyasına çok da uzak olmadığını biliyoruz. Finansal yapılanmanın dönüşümünde, tüm semavi inançların da vurgu yaptığı ‘’faiz’’ sorununa karşı borç verenlerin servetini artırmayacak düzenlemelerin mümkün olduğunu biliyoruz.*******
   
YERELLEŞ!! YERELLEŞ!!
KENDİ KENDİNE YETEN TOPLUM, KENDİ KENDİNE YETEN YEREL YÖNETİMLER!!!...


Açığa çıkarılması gereken; ihtiyaçları minimize eden, ekolojik yaşam biçiminin -en az enerji ile dönüşen/atıksız üretim- ana prensipleri doğrultusunda; üretim süreçlerinde büyüme değil, ihtiyaçların karşılanması hedeflenerek doğa talanına meydan vermeyen metotlar kullanarak yeşil istihdama ağırlık veren; yerelin ihtiyaçlarının yerelde karşılandığı; yarışma değil dayanışma ağı ile yaşamsallaşan ekonomi modelidir.  
(Ekonominin ana verileri olan; enerji, toprak; sermaye ve emek olgularının ve ilişkilerinin yerel meclislerde acilen gündemleştirilip tartışılarak netleştirilmesi gerekmektedir. Önerilen; -yeni toprak reformu çalışması ile köy ortak arazisi gibi- mülkiyetin kolektif olması; mülkiyet üzerindeki tasarrufun bireysel olmasıdır. Kooperatifler ile sermayenin sadece belli ellerde toplanmasının önüne geçilmelidir; karın mutlaka şeffaflıkla denetlenmesi mekanizmaları hızla hayata geçirilmeli, İhtiyaç fazlası üretim yani büyüme hedeflenmemelidir. Bunun yerine, ihtiyacı yerinde karşılama prensibinden hareketle üretim alanlarındaki çeşitlilik hedeflenerek kaynaklar/emek gücü vd. farklı ihtiyaçların karşılanmasına dönük planlamalar değerlendirilmelidir.)

İçinde yaşanan ekosistemin ihtiyaçlarına ve kendine has imkanlarına uyum sağlayan küçük iktisadi topluluklar olma prensibinden hareketle; sağlıklı bir ekonominin, varoluşumuzu/sağlığımızı/zamanımızı özgürleştirmemizle ve tüm toplum olarak geçirdiğimiz vakitten keyif almamızla ölçülebileceğini unutmadan; etkin toprak kullanımı üzerine kafa yormak; koca bir kentin ekolojik olarak doğayla/birbiriyle barışık bir şekilde nasıl yeniden tasarlanabileceği; atıkların nasıl azaltılabileceği, açığa çıkan enerjinin nasıl muhafaza edilip tekrar kullanılabileceği vb. üzerine halkın katılımcı bilgi/birikim gücünü seferber ederek çözümleri yaşamsallaştırmak********* Demokratik Özerk Yönetimlerin önemini bir kez daha açığa çıkarmaktadır.

Bu hedefle -ekolojik ayak izimizi de hesaba katarak- akla gelebilecek ilk öneriler;
*    Öncelikli olarak, enerji politikalarında yönün temiz enerji uygulamalarına dönmesi; istisnasız tüm üretim/yaşam alanlarındaki fosil yakıt ve yan ürünlerinin kullanımını kademeli olarak düşürmesi; (evet; elbette ki tüm doğal kaynaklar yerel halkın denetiminde olmalı ama bırakalım madenler, kaya gazı, petrol yerinde kalsın.- kirli enerji kaynaklarının savaşlarla insanı da kirleten zararları yararından büyük olduğu daha açığa çıkmadı mı?)
*    Alışıldık tüketim alışkanlıklarının kademeli olarak değişimi için programlar geliştirmesi;
*    Ekonomik döngüdeki değeri göz ardı edilen doğal alan koridorlarının kent tasarımlarında mutlaka yeniden planlanması,
*    Bölgeye ilişkin doğayı talan etmeyen ekonomik değerlerin envanterinin çıkarılması,
*    Kentte-kırda tüm tarım üretiminin tohum güvenliği/sağlıklı gıda özgürlüğü çerçevesinde doğal tarım-perma kültür- metotlarıyla gerçekleşmesinin sağlanması,
*    Hayvancılığın doğal üretim metotlarının korunması,
*    Sanayi tipi üretim yerine zanaat tipi üretim alanlarının, yeşil istihdamın desteklenmesi,
*    Üretim alanlarında makine ve aletlerin ortak kullanımının sağlanması;
*    Kaynak ve insan potansiyelini açığa çıkararak toplumun hangi alanlardaki ihtiyaçlarını karşılayabileceklerini araştırmaları; bu alanlara göre üretim birlikleri oluşturmaya başlamaları gerekmektedir. –ahilik sistemi benzeri; fırıncılar kooperatif birlikleri, ayakkabıcılar, mobilyacılar, taş ustaları, üzüm üreticileri, keçi üreticileri kooperatif birlikleri vd. vd…-
*    İhtiyaç olup da yerelden karşılanamayan ürünlerin ticareti için de farklı kooperatifler oluşturulmalıdır.-elektronik eşya, mutfak eşyaları vd..- 
*    Var olan birlikler dayanışma ilişkileri içinde koordinasyonla yeniden örgütlenmelidir.
*    Üretici ve tüketiciyi buluşturan, aracısız pazarların oluşturulması büyük önem taşımaktadır.
*    İkinci el eşya pazarları, takas pazarları, bakım onarım atölyeleri desteklenmelidir.
*    Bölgede geçerli yerel kupon sistemi geliştirilebilir.
*    Mal ve hizmet tüketicileri birlikleri oluşturulmalı, şeffaf denetim tüketici birliklerinin de görüşleri ile gerçekleştirilmelidir.
*    Yerellerde karşılanamayan ihtiyaçların birbirine transportasyonunda fosil yakıtların kullanılmadan taşımanın gerçekleşmesi için taşımacılık sorunlarını çözücü özgün bir çalışma yürütülmelidir. –demiryolu taşımacığı sistemi yerel güçlerin ortak işbirliği seferberliğinde kurulmaya başlanmalıdır.-
*    Yönetsel, hukuki, mimari vd. tüm hizmet üretimleri için ürün/hizmet değeri belirlenmesinde tüketici birlikleri kanalıyla halkın görüşleri alınmalıdır. Tam maliyet piyasası modeli ile iş yapma biçimlerimizin, -doğal sermaye- doğa değerleri de dahil edilerek bütün maliyetlerini hesaplamak ve içselleştirmek ve sonra her bir ürünün üzerindeki kullanım/değişim değerinin ekolojik hakikati yansıtacağı pazar oluşturmak ve böylece gerçek maliyet ücretlendirilmesi ile tüketimi sınırlamak etkin bir yöntem olarak önerilmektedir.
*    Mal ve hizmet üretim birimlerinin işletme/emek vb. giderlerinin ardından kalan değerin belli bir oranının yerelin eğitim, sağlık, ulaşım vb. sosyal-komünal giderleri için yerel yönetimlere aktarılarak şeffaf/denetlenebilir komünal bütçe oluşturulmalıdır.
*    Her türden üretim süreci, ekolojik etki raporu doğrultusunda gerçekleşmeli, böylece doğa talanı ve türlerin yok oluşuna meydan vermeden özgür yaşam kültürel/türsel farklılıklarla birlikte inşa edilmelidir.

Bütün bunlar uygulamalara dönük akla gelebilecek ilk fikirler… Toplumsal dayanışmanın ekonomik ağlarını genişletebilecek daha birçok öneri geliştirilebilir.
Notlarımı şu vurgu ile tamamlayayım;
Kazanım diye önümüze koyacağımız değer; tüketim toplumunun konfor diye sunduğu ve ulaşmak için köleleştirdiği nesne bolluğu mu; yoksa; doğal/kadim bilgiye yönümüzü çevireceğimiz yaratıcı/özgür zaman dilimi mi?...
Yüzlerce yıldır esir olduğumuz alışılmışı tekrarlamanın dayanılmaz hafifliği mi; kimi zaman olanca sertliğine rağmen doğanın özgürlük çağrısına kulak vererek yeni bir moderniteyi doğurmanın ruhsal/fiziksel arınmasını mı?…
Neyi tercih edeceğiz?...
Doğal yaşam hafızasını, masallarında, söylencelerinde, ritüellerinde, gündelik hayat pratiklerinde koruduğunu bildiğimiz Kürdistan halkının genel eğiliminin açık olduğunu görebiliyoruz. Bu eğilimi bütüncül hale getirme, bütünsel olarak açığa çıkarma sorumluluğunda olan siyasal/sosyal alanların, kurum kuruluşların -tarihi kararlar sürecini iyi analiz ederek- ‘’imkansız’’ yanılgısına, kolaycılığa düşmeyeceğine inanıyorum.   


ssa-Dirmil-İstanbul-Amed, Mayıs-Eylül 2014



KAYNAKLAR-
*’DEMOKRATİK KURTULUŞ/ÖZGÜR YAŞAM İNŞASINDA EKOLOJİ PARADİGMAMIZA DAİR NOTLAR’’ başlıklı notlar-ŞŞA.
*Adbusters-Neo-klasik iktisat çalışmaları ile bilinen akımın vurgusuna atıfla..
**Küresel ekonomi politikaları protestosunda Madrid Üniv. kampus duvar yazılarından.
*** ’’ Robert Costanza – Dünya Ekosistem Hizmetlerinin Değeri ve Doğal Sermaye, Nature Dergisi-
**** Bill Rees ve Mathis Weckernagel-Our Ecological Footprint: Reducing Human İmpact on Earth
**** Agenda 21, The Global Partnership for Environment and Development, Preamble 1.1. United Nations publication, Sales No. E.93.I.11
***** Peter Stalker- The No-Nonsense Guide to Global Finance 
****** Ted Trainer- Sıfır Büyümenin Radikal Sonuçları
******* Tarık El Divani- People First Economy
******** Mehmet Genç- Osmanlı İmparatorluğunda Devlet ve Ekonomi
*********Josef Stiglitz- Freefall: America, Free Markets and the Sinking of World Economy

YARARLANILAN DİĞER KAYNAKLAR-
·    Julie Matthael –Solidarity Economy: Building Alternatives for People and Planet / Economic History of Women in America
·    Lourdes Beneria- Gender, Development, Globalisation: Economics as if People Mattered –feminist iktisat-
·    Deborah Campell
·    Tim Jackson- göreli kopuş/mutlak kopuş
·    E.F.Schumacher –küçük güzeldir-
·    İvan İllich
·    Herman Daly –ekolojik küçülme iktisadı-
·    Kirkpatric Sale –biyobölgecilik-
·    Frederic Soddy
·    Nicolas Georgescu-Roegen
·    Keneth Boulding
·    Bernhard Stiegler –For a New Critic of Political Economy
·     P.A. Payutto- Buddhist Economics-aydınlanmış tüketim-
·    William Kuhnert-1894 Kanada
·    Darren Fleet
·    Michael Hudson
·    Charles Eisenstein
·    Janneken Drange
·    Andrew Dobson. Green Political Thought


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder