1 Mayıs 2011 Pazar

Dünyayı dönüştüren güç emektir.


Dünyayı dönüştüren güç emektir.
Hayatı değiştiren güç emektir.

Emeğin olmadığı yer; donar, çürür, yıkılır.

Yıllar ve yıllardır bu bilgiyi bize unutturmaya çalıştılar, sindirdiler, susturmaya çalıştılar. Yılmadık, susmadık; copladılar, tutukladılar, öldürdüler. Örgütlerimizi emeğin değil, statükonun, sistemin temsilcilerine teslim ettiler.

Artık ‘yeter’ diyoruz; artık ‘edi besé’ diyoruz.

Hatırlayın ve artık asla unutmayın. ‘Zincirlerimizden başka kaybedecek hiç bir şeyimiz yok.’ Bu dünyadan göçüp gittiğimizde içine sığdığımız 1 metrekare topraktan başka geriye kalan sadece arkamızda bıraktığımız izlerdir. Bize bu bilgiyi unutturmaya çalıştılar.

Sermayenin, tüketim toplumu felsefesinin kafamıza kazınmaya çalıştığı, bize kendi ellerimizle esaret duvarları ördüren yaşam biçimini reddediyoruz. Doğayı, halkların farklı kültürel söylemlerini, emeğimizi yok sayan; tektipçi, ırkçı, sermayenin güvencesi olan bu sisteme daha fazla boyun eğmeyeceğiz, pasif izleyici olmayacağız.

Darbelerle birlikteliğimizi parçaladılar. Her saniye zihinlerimize pompaladıkları yanlı, yanlış bilgilendirmelerle; hayatın özünden kopuk, bizleri asli sorunlarımızdan uzaklaştıran sahte gündemlerle emeğin, yoksulluğun, bu ülkede yıllardır süren savaşın, halkların yaşadığı acıların konuşulmasını bile engellediler. Büyük sermaye gücüyle yaptıkları propagandalarla Hakkari’de olanları, Dersim’den gelen cenazeleri, dini farklı diye, cinsiyeti, dili farklı diye, düşüncesi farklı diye öldürülen; f tipi hapishanelere, hücrelere atılan insanlarımızı; günde beş kadının öldürülmesini, tacizi-tecavüzü hayatımıza değmeyen sanal hikayeler gibi duyup geçtiğimiz masallara çevirdiler.

Gerçek sorunlarımızdan; sahici hayattan bizi uzaklaştırdılar.

Emek, Özgürlük ve Demokrasi Bloğu hepimiz için bir umuttur. Kısa bir süre içinde oluşturulmuş bile olsa yıllardır bizleri parçalayan bu can alıcı ihtiyacın zorlamasıyla doğmuştur. Nicel birikim, nitelikli bir değişim yaratmıştır. Sürekliliğini sağlamak, liderlerin, temsilcilerin kararlarıyla değil, sizlerin iradesiyle, sizlerin çabaları, emekleriyle olacaktır.

Seçimler bir sınavdır. Taleplerimizin gücünün ölçüldüğü bir sınav. Biz emekçiler, Kürt, Çerkes, Alevi, bu toprakların bütün halkları, sol, sosyalistler, kadınlar, gençler; bu ülkenin yok sayılan ezici çoğunluğu, liderlerin, düzen partilerinin, bizi temsil etmeyen temsilcilerin hayatın özünden kopuk gündemlerine mi onay vereceğiz, yoksa sahici hayatın sahici sorunlarının çözümlerini mi talep edeceğiz?

Bizler, Emek, Özgürlük ve Demokrasi Bloğu adayları, “yönetmek” denilen “erk isi hali” aşmaya çalışan; var olan yönetme biçimini sorgulayan tüm canlı haklarını güvence altına alan yeni bir yaşam biçimi örmeye çalışıyoruz.

‘Sadece insanı merkez alan türcülüğün reddedildiği; temel ihtiyaçlarımız kadar tüketim; tükettiğimizi doğaya iade’ felsefesi üzerine kurulacak bir yaşam biçimi.

‘Yarışma’ değil, ‘dayanışma’ ilkesi ile beslenen; doğa, insan ve tüm canlı haklarını gözeten bu yaşam biçimi ile beni benden başka kimsenin temsil etmediği, etmesinin de aslında pek de mümkün olmadığı, sadece üstlendiğimiz sorumlulukları yerine getirmek üzere var olduğumuzu bildiğimiz doğrudan demokrasinin yolunu açan bir üretim biçimi öneriyoruz.

Bu ülkede yıllardır, özenle toplumun bütününden saklanan, sadece yaşayanların, tanıkların bildiği ağır bir savaş yaşanıyor. Köyler yakıldı, insanlar topraklarından arkalarında ölülerini bırakarak bir gecede apar topar sürülüp sökülüp alındı. Askere, savaşa gönderdiğimiz çocuklarımız, özgürlüğü için mücadele eden kardeşlerine silah doğrulttu, birbirlerini vurdular. Halen bu savaş, bütün barıştan yana çözüm taleplerine rağmen sürüyor, sürdürülmek isteniyor. Analar ağlamasın edebiyatı yapmak çok kolay. Toplantı masalarında, yumuşak koltuklarımızda şiddeti eleştirmek kolay. Barışı, canı yananı dinlemeden, anlamadan, her gün kurulmaya devam eden taziye çadırlarını ziyaret etmeden, bu acıyı teninde, kanında hissetmeden kuramazsınız.

Silah endüstrisi ile beslenen sistemin temsilcileri bu savaşın sürmesini istiyorlar.

Sistemin partileri bu savaşın sürmesine göz yumuyorlar.


Çünkü halkların birliğinden, emeğin gücünden korkuyorlar. Çünkü, savaş, inkar ve imha politikaları bitmeden emek sorunlarımızı konuşamayız; sendikalarımızı, örgütlerimizi, tartışamayız. Alevi dostlarımızın, diğer inanç ve yaşam örgütlenmelerinin talepleri hızla geçiştirilebilir. Kadınlarımızın uğradığı şiddet, tecavüz, ölümlere karşı eylemlerimiz marjinal kalır. Cinsel tercihleri farklı olanlar, temiz enerji savunucuları, vicdani retçiler, hayvan hakları savunucuları tamamen görmezden gelinebilir.

Bizlere şunu söylüyorlar; AKP’den kurtulmak için CHP’ye sığınalım. Hayır. Bizler, doğanın savunucuları, emekçiler, kadınlar, gençler bir yerlere sığınmak istemiyoruz.

İşimizi, aşımızı, sözümüzü istiyoruz. Bizler kendimizin olanı, gasp ettiğiniz emeğin hakkını geri istiyoruz.

AKP, sahip olmadıkları vicdan –halk- söylemleri arkasına saklanmış sermayenin sesidir. Diğerleri reddettiğimiz bu sistemin kurucu iradesidir. Sesimizi boğan vesayet sistemini çağıran; bu toprakların halklarını yok sayan, bu ülkede emek yerine sermayenin güçlenmesinin hukukunu kuran bu kurucu iradedir. Onlara mı sığınalım?

Hayır, hiçbirine mahkûm değiliz. Bugüne kadar kötünün iyisi bizim hiçbir sorunumuzu çözmedi, çözme iradesine ve niyetine sahip değildir. İrade, tek tek her birimiz olacağız.


Emeğin sahici sahipleri olarak alanlardayız. Bütün karar organlarında olacağız.

Ulaşılamaz, denetlenemez, kraldan çok kralcı temsilcilerimizle değil. Sermayenin desteğiyle değil, yine emeklerimizle mecliste olacağız.

Sokakların, kadınların, yoksulun, emekçinin sesi artık her yerden duyulacak.

Fikrimizin, derdimizin sahibi kendi sesimizle mecliste olacağız.

Vergilerimizle yaşattığımız devlet mekanizması, uğruna öldüğümüz, öldürüldüğümüz bir ceberut olmaktan çıkacak. Demokratik Cumhuriyet, demokratik özerklik taleplerimizin hayata geçmesi ile bu devasa mekanizma bizlere, emekçiye, gençliğe, hayata hizmet eden; denetlenebilir bir organizma haline gelecek. Artık emeklerimizle oluşan artı değer, kardeşlerimizi katleden silahlara yatırılmayacak. Sadece bir tek dini inancı besleyen diyanet işleri başkanlığına akmayacak. Bizlere emekçilere parasız eğitim, parasız sağlık hizmetleri, sadaka değil, sosyal hizmetler olarak geri dönecek. Değerler yaratan biz emekçileriz. Yarattığımız değerlerin bizlere geri dönmesini istiyoruz.

Barışı bu ayrıntılarla kuracağız.

Erkek egemen dünyanın kadın emekçileri,

Sizlere ayrıca seslenmek istiyorum.

Kadınlar için sistemi sorgulamak iki yönlüdür. Bizler için sistemi sadece emek-sermaye olarak sorgulamak-cinsiyetimizden dolayı yaşadığımız ezme-sömürülme biçimlerini ortadan kaldırmamaktadır.

Sistem cinsiyetçi bir yapı üzerinden örgütlenmiştir. Unutmayalım ki; sınıfların ortaya çıkışı kadının köleleştirilip-ayrıştırılması sürecinde başlar. Ve sınıfa dayalı emek sömürüsünün sonlandırılması-kadın cinsinin özgürleşmesi hareketinden geçmektedir.

Özgür insanı yaratmak-kadın ve erkek cinsinin-tanımlanmış kimliklerinden sıyrılıp-bu kimlikleşmenin içeriğinin yarattığı politik sömürünün tarifi yapılmadan-cins sömürüsü açık edilmeden-insanın özgürleşme hareketleri eksik kalacaktır.

Biz kadın ve erkekler -cins rollerimize atfedilen kimlik bilgilerimizi reddedip -bu mücadeleyi sokağa taşıyıp örgütlenerek ve bu örgütlenmeyi sistemin erkek yüzüne de çevirerek başarabiliriz.

Unutmayın; doğurgan, yaratıcı güç bizleriz.

İşçinin, emekçinin bayramı 1 Mayıs Kutlu olsun Sevgili Dostlarım. Bu günü bize armağan etmediler. Bu günü; bizler, kadınlar, emekçiler, işçiler nice bedeller ödeyerek, yine emeğimizle kazandık. Emeğin ve doğanın sömürüsüne son diyecek olan yine bizler olacağız.


ŞEHBAL ŞENYURT ARINLI
30.04.2011
Dirmil (Gökçebel)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder